18 Şubat 2013 Pazartesi

Doğanın bir parçası oldum


Adapazarı'ndaydım geçtiğimiz hafta sonu,


Yolculukla birlikte yeni bir kitaba başladım. Stephen King’in 22/11/63 adında son romanı. Kitabı okumak için sadece yazarın adı yeter okumam için, şuanda çok sürükleyici, heyecanla okuyorum. Konu itibari ile tam benlik. Geleceğe Dönüş filmini onlarca kez izlediğimi düşünürseniz bu tarz zaman kırılımları ile ilgili hikayelerde ne kadar etkilendiğimi anlayabilirsiniz. Konu itibari ile; Günümüzde yaşayan Jake geçmişe, 1958 senesine gitmenin bir yolunu bulur ve J.F.Kennedy’nin hayatını kurtaracaktır. Zaten tarih meraklısı ben, karakterin geçmişe dönmesi ile, beraberinde gelen detayları ilgiyle okumama neden oluyor. Bu ana fikre Ken Grimwood-Sil Baştan kitabında rastlamıştım ama yazar bu kısma çok derinlemesine değinmemişti, sadece değiştirmeye çalışmış ama başarısız olmuştu. Kitabı elime almak için sabırsızlanıyorum. Keşke sessiz sakin bir yerlerde olsam ve kitabımı doya doya, sindire sindire okusam :)



Sakarya, Karaman’ı duymuşsunuzdur, depremden sonra kalıcı konutların yapıldığı yer. Eskiden köymüş, Karaman Köyü, hemen yanı başında İkizce Osmaniye köyü var (artık mahalle olmuş), burada dedemin arkadaşı yaşıyordu, geçen sene kasım ayında hayata gözlerini yumdu. Eşi, kızları hala burada yaşıyorlar. Bir akraba ne kadar yakın olabilir insana? Kan bağımız olmamasına rağmen kardeş gibiler, cumartesi günü dünya tatlısı bu insanları ziyarete gittik.



Burası annemin çocukken bir şeyler satın aldığı bakkalmış. Şuanda bakımsız, öylece sonunu bekliyor.



Çok şirin tarihi bir evleri var.



Bize enfes yemekler pişirmişlerdi :)



Muhacir ekmeği dedikleri çörekten yapmışlardı. Özelliği yoğurtla yapılmasıymış. Gizli tarif, içerisinde karbonat, un, yoğurt ve kabartma tozu varmış ama hepsi göz kararı. Yumuşacık olması için maharetli eller, tecrübeli gözler lazım ne yazık ki.


Tarhanaya ise sucuk kattılar, enfes bir tat verdi. Annem kıyma eklerdi ama sucuk baharatlı olduğundan çok ama çok yakışmıştı. Artık böyle yapacağım. Tereyağında bir iki çeviriyorsunuz sucuğu üzerine suyunu, tarhanasını normal yaptığınız şekilde yapmaya devam ediyorsunuz.
Kabak tatlısı çok aradığım bir tatlı değildir ama bu kabak tatlısı enfesti. Üstelik kendi yetiştirdikleri kabaktan yapmışlar. Üzerine tahin döktüm ve ceviz serptim, hep görüyordum ama bu şekilde hiç yememiştim. Tahin şekerini bastırıyor, zaten tahin çok sevdiğim bir şey olduğundan da bayıla bayıla yedim :)



Şubat olmasına rağmen şu çiçeği gördüm ve çok sevindim. Kuru, gri, siyah dalların arasından nasılda çıkmış ortaya bakar mısınız? Renginde oynama yok, aynen böyle pembe. Sevgiyle besliyorlar sanırım, açtıkça açmış ve çoşmuş.


Evin içerisinde bir kare, maalesef dışını çekmeyi unuttum :( Bozcaada, Rum evlerinde olduğu gibi kapı ve pervazlar canlı koyu su yeşili rengi ile boyalı. Köyde bir yerlerde evim olursa kesin bu renk olacak kapıları, pencereleri.

Dışarıda buz gibi hava varken sobanın yanında kıvrılmak paha biçilemez.

Annemlerle yaptığımız sıcacık pazar kahvaltısından.



Gidecek bir köyümün olması bakımından şanslı azınlıktanım sanırım.
işte böyle bir hafta sonuydu.


Hiç yorum yok: